Strasbourg

Strasbourg’a vardığımızda hava oldukça serindi. Ama şehre adımımızı atar atmaz bizi adeta kendine doğru çeken o ünlü katedral,  otelimizin hemen karşısındaki meydana yerleşmiş 1900 yılından kalma atlıkarınca, Arnavut kaldırımlı sokaklar, Hansel&Gretel masalından fırlamış gibi duran yarı ahşap evler, hele o Petite France, evet burası anlattıkları kadar var. Burada anlatılanlardan çok daha fazlası var. Yollarda geçen yarım günden bize kalan saatler boyunca yürüdük. Ve ertesi gün ve ondan sonraki gün yeniden yola düşene kadar yürüdük.  

Strasbourg’un tarihi şehir merkezi Grande Île, 1988’den beri Unesco Dünya Mirası Listesinde. Görülesi yerlerin pekçoğu bu Büyük Ada’da; Cathédrale Notre Dame, Maison Kammerzell, Palais des Rohan, Musée Alsacien.

Cathédrale Notre Dame (Notre Dame Katedrali): Gotik mimarinin en güzel eserlerinden kabul edilen bu Katolik katedral, 1647 ile 1874 arasında 142 m. ile dünyanın en yüksek yapısıymış. Bugünse dünyanın en yüksek altıncı kilisesi. Wikipedia’da Victor Hugo bu katedrali "dev ve narin harika" olarak betimlemiştir yazıyor. Yalan desem yalan olur. Benim gördüğüm en güzel gotik şahanelerden biriydi. Bu narin devin 329 basamağını çıkar da katedralin tepesinden etrafa şöyle bir bakarım diyeni şahane bir manzara bekliyormuş, biline. Katedralin orgu, Prag’dakinin kardeşi Astronomik Saat, Zeytin Dağı üzerinde çarmıha gerilmiş İsa heykeli “Le Mont des Oliviers” içerideki diğer görülesiler. Heybet neymiş anlamak isterseniz katedralin tam ortada başınızı kaldırıp yukarıya bakın. Musée de l'Œuvre Notre-Dame, Katedralin çok yakınında.


Maison Kammerzell (Kammerzell Evi): Katedralin ön cephesinin tam solundaki bu yarı ahşap evi seyretmeye doyamayacaksınız. Evvel zamanlarda tüccarlar bu binanın altında mallarını satarlarmış. Neler görmüş neler geçirmiş bu ev, yıkılmamış. Nakış gibi işlenmiş ahşap işçiliği akıllara zarar.

Palais des Rohan (Rohan Palas): Musée des Beaux Arts (Güzel Sanatlar Müzesi), Musée Archéologique (Arkeoloji Müzesi) ve Musée des Arts Décoratifs (Uygulamalı Sanatlar Müzesi) bu binanın içinde. Biz bu görkemli binanın sadece dışını gezmekle yetindik.

Musée Alsacien (Alsace Müzesi): Alsace yaşamı hakkında bilmek istediğiniz herşey; giyim kuşamdan mobilyalara, oyuncaklardan çiftçilerin alet edavatlarına, dini objelere varıncaya dek bu minik müzede var.

Bu “Büyük Ada”’nın güneyindeki bölgenin adı Petite France. Bu küçücük fıçıcık nasıl da güzel. O yarı ahşap evler, evlerden taşan pencere önü çiçekleriyle süslü daracık sokaklar, sanki fotoğraf sanatı için yaratılmış gibi duran sokakların arasından süzülen Ill Nehri. Böyle birşeydi işte. 


Petite France’ın komşuları;

Ponts Couverts: 1250’de tamamlandığında, dört taş kulenin koruduğu, üzerinde çatısı olan ahşap bir köprüymüş. Sonradan taş versiyonu yapılmış. Şehir koruması için bu çatılara gerek kalmayınca, üzerindeki çatı kaldırılmış ama kapalı-örtülü köprü anlamına gelen bu isim kalmış.

Barage Vauban: 1700’lerde Ill nehri üzerine inşaa edilen bu barajın üzerindeki teraslardan etrafı seyretmek mümkün. Gezi tekneleriyle kanal turu yaparken anladım, barajın da köprünün de en güzel yüzleri suda saklıymış.

Musée d’Art Moderne et Contemporain: Modern ve Çağdaş Sanatlar Müzesi, Barage Vauban’ın hemen arka tarafında. Fransa’daki en zengin koleksiyonlardan biri, üstelik çok ilginç bir binada. Bize çok keyif verdi.





 Strasbourg’da elbette ki pekçok güzel kilise var. Bunlardan ikisini gezme şansımız oldu.

Église Saint-Thomas (Saint Thomas Kilisesi): Strasbourg’daki Protestan Kilise. Diğer bir gotik güzel.

Église Saint-Pierre-le-Jeune protestante de Strasbourg (Saint Pierre Le-Jeune Kilisesi): Kentin en önemli kiliselerinden biri. Gizli hazine.

Strasbourg öyle devasa meydanlar şehri değil. Ama gene de ünlü meydanları var; Place Kleber (Kleber Meydanı), Place de la République (Cumhuriyet Meydanı) ve La Place Gutenberg (Gutenberg Meydanı). Bu meydanlarda neler var diyenlere:

Modern matbaacılığın kurucusu Gutenberg’in adını taşıyan Gutenberg Meydanı’nda 1900 yılından kalma çok güzel bir atlıkarınca var. İnsana en derin çocukluk hayallerini hatırlatan bu devasa pasta görünümlü atlıkarınca, yağmurda, rüzgarda mırıl mırıl çalışıyor. Çok tatlı, nedense çok tanıdık..

Synagogue de la Paix: Yahudilerin cemaat merkezi olan bu sinagog, ilginç ve özgün bir mimarinin eseri. Naziler 1940’da Kleber civarındakini yerlebir edince yenisi Cumhuriyet Meydanı kıyısına inşaa edilmiş. Bu meydanın tam ortasında bir de savaş anıtı var. Biri Fransa için, diğeri Almanya için canını vermiş, iki oğluyla duran bir kadının heykeli. Alsace tarihinin özeti gibi.

Strasbourg öyle devasa parklar şehri de değil. Ama bakmalara doyulmaz güzelliklerle dolu, insana sevinç çığlıkları attıran parkları var; Parc de l'Orangerie (Orangerie Parkı), Parc de la Citadelle (Citadelle Parkı), Jardin botanique de l'Université de Strasbourg (Botanik Bahçesi).

Gözlemevi’nin eteğindeki Botanik Bahçesi, 6.000 bitki türüne ev sahipliği yapıyormuş. Her hali güzel, herşeyi güzel. Sabahın erken saatlerinde ciğerlerimi dolduran kokusunu ömrümce unutmayacağım.

Orangerie Parkı, kentin en eski parkı. İçinde minicik bir hayvanat bahçesi, Alsace’ın sembolü leyleklerin laklakları eşliğinde keyifle kürek çektirecek bir göl ve bizim gibi sağanak bir yağmur altında kalakaldıysanız sığınıp sıcak bir kahve içebileceğiniz bir bowling salonu var. Biz yolumuzu Citadelle Parkı’na düşüremedik, gidenler bizim için de gezsin.

Strasbourg içinden nehir geçen bir kent. Suya yakın olup da sevmediğim bir yer hatırlamıyorum nedense. İçinden su geçen tüm kentler gibi, kanal turu yapmadan aman ayrılmayın klişesi burası için de geçerli. Ama Strasbourg sokaklarına Ill nehri sularından bakmak, seviye havuzlarında bekleşirken yosun tutmuş kanal duvarlarına vuran tekneden çıkan o tok ses, insanda iç taşıran bir sevinç yaratıyor.

Alsace Bölgesi’nin bu güzel başkenti Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni de içinde saklıyor. Ben bu binaları da beğendim doğrusu, özellikle Avrupa Parlamentosu binasını.


Musée Historique (Tarih Müzesi), Musée des Arts Décoratifs (Dekoratif Sanatlar Müzesi), Musée Tomi Ungerer (Tomi Ungerer Müzesi, Uluslararası illüstrasyon Merkezi), Musée Zoologique (Zooloji Müzesi) bu minicik şehirdeki diğer müzeler.

Strasbourg için birkaç ipucu:

The Museums of Strasbourg:  Strasbourg müzeleri için iyi bir adres.

Katedral’in hemen karşısında turizm ofisi var. Harita, kitap, otobüs/tramvay bileti v.s ihtiyaçları almak için uygun.

Strasbourg’da otobüs ve tramvaylarda aynı bilet kullanılıyor. 2010 yılı fiyatları şöyleydi; tek yön bileti 1,40 €, 10’luk bilet 12.20 €, 24 saat geçerli tek kişilik bilet 4 €, 24 saat geçerli 1-3 kişilik bilet 5,50 €. Biletlerinizi her kullanımda bindiğiniz araçta onaylatmayı unutmayın, ceza yemeyin.

Katedral’in çevresindeki dükkanlarda çeşitli hediyelikler satılıyor. Bildik şeylerin dışında leylek desenli herşey, özellikle ve nedense peluş leylek oyuncaklar pek popüler. Petite France’da el boyaması seramik tabaklar, örtüler, v.s bulmak da mümkün. Ama herşey fazla turistik.

İyi yemek için internet tavsiyelerinin hepsine boşverin. Orada yaşayan birilerinden tavsiye isteyin; resepsiyonda çalışanlardan, bir ara sokak bakkalından, bir pastane müşterisinden. Ya da turistik yerlerin birkaç sokak arkasındaki mahalle arası yerlere bakının. Japon turistlerin arkasına takılmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder